Anlatsın
Giriş

Sonuçlar 13. sayfadan itibaren gösteriliyor. İlk sayfaya dönmek için tıklayın.

Yavuz Ölken
Yavuz Ölken
Teknik ve Bilgi Teknolojileri Başkanı, AXA SİGORTA
Fahri Altıngöz
Fahri Altıngöz
Kurumsal Teknik, Satış, Hukuk ve Reasürans Genel Müdür Yardımcısı, Aksigorta
Tolga Güneş
Tolga Güneş
Banka Kanal Yönetimi Grup Müdürü, Aksigorta

Hazırlık okumanın faydası çoktur, öncelikle stres dolu bi seneden sonra biraz okulu tanımak, çevre edinmek, okul kulüplerini ve aktivitelerini rahatça keşfetmek, alelacele bölüm derslerinin içine girmekten çok daha iyi gelir. Bölüm bir başlayınca sonu çok çabuk gelmeyecek, buna hazır olun. Bölüm dersleriniz İngilizce ise hazırlık derslerini ciddiye alsanız iyi olur :) İngilizce sadece yazarak öğrenilmiyor, bol bol pratik yapılması gerek. Eğer derslerde konuşma pratiği yapılmıyorsa mutlaka Modern United Nations (MUN) gibi İngilizce tartışma ortamlarının içine girin derim.

Yağmur Tulga
Yağmur Tulga
Product Owner, Anlatsın

Şu anda hazırlık okuyan bir öğrenci olarak iyi ki hazırlık okuyorum diyorum. 4+1 yıl oluyor diye üzülmeye gerek yok:) Bu dönem aslında bizim için bir fırsat; İngilizcemizi geliştirmek için, farklı bölümlerden arkadaş edinmek, okulumuzu tanımak, kulüplerle tanışmak, yoğun geçen sınav döneminin stresini atmak için bir fırsat. Bu dönemi İngilizce konusunda verimli geçirmemiz gerekiyor. İngilizceyle olan problemimizi çözmemiz için iyi bir adım. Sonraki zamanlarda yoğun dersler, okul bitince hemen işe girme telaşıyla İngilizceye ayrılabilen bir zaman kalmıyor.

Murat Kansu
Murat Kansu
Türkiye Genel Müdürü, Microsoft

Üniversite  içinde Arkeoloji topluluğu gezileri olurdu. Kaçırdığım geziler içime oturdu. Mezuniyet sonrası o gezilerde gidilen yerlere gitmeye çalıştım mümkün olmadı.   

Bülent Çetin
Bülent Çetin
Kalite Müdürü, Aga Enerji

Kendi şirketini kurup kapatmış, yıllardır onlarca girişim ve girişimci tanımış, onlarca kurumsal - kurumsal olmayan firmayla iş yapmış ve 2 yıldır bir girişimde çalışan biri olarak yaşadıklarımdan, gördüklerimden çıkardığım derslerden birkaç tavsiye vereceğim. 


Öncelikle bir girişim kuran veya kurmaya kalkan herkes o sihirli fikre çok fazla takılıyor. Fikir 100 birimlik girişimciliğin bence %10u. Geri kalan %10u network, %29u çok çalışmak, %51i ise EKİP. 


Ekip konusunu neredeyse her girişimci üstüne basa basa söyler. Klişe haline gelmiş bir şey olsa da, gerçekten bir girişimde en önemli şey ekip. Eskiden bana da ekip konusu saçma gelirdi, fikrin daha önemli olduğunu düşünürdüm ama yaşadıkça gördüm ki fikri, networkü, eğitimi çok sağlam kişiler-şirketler ekibi kaliteli olmadığı için battı.


Ekip nasıl kuracağız derseniz de bence iş hayatında 4 tip insan var. 


1.si çok çalışmayı sevmeyen, işi para kazanmak için bir araç olarak görenler. Bu arkadaşlar belli saatler içinde işe gelir, kendilerine verilen işleri yavaş yavaş yapar evine gider. Bu tip insanları bence ekibinize almayın. Girişimcilik böyle bir şey değil. Bu kafadaysanız hiç girişimciliğe de bulaşmayın çünkü girişimcilik tabiri caizse “it gibi” çalışmayı gerektiriyor. Bu arada bu tip insanlar genelden aileden zengin ve ''kafası rahat'' olarak tabir edilen kişilerdir.


2.tip insan ise çok zeki ve yaratıcı olmayan ama belli bir uzmanlığı olup, çok çalışan kişilerdir. Bu tip insanlar girişimciliğin ruhuna uygun olarak “it gibi” çalışırlar. Aynı zamanda bu arkadaşlar birden fazla görev yapar ama teknik insanlar olduklarından yaratıcılık adına pek bir şey ortaya koyamazlar. Bu tip insanları bulursanız bence hemen ekibinize alın. İşinizi belli bir seviyede tutacak, çok çalışarak sizi ve ekibi motive edeceklerdir.


3.tip insansa hem “it gibi” çalışan hem de zeki olanlardır. Bu tip insanları bulmak çok zor hatta imkansız gibidir. Çünkü gelecek vaat eder ve sizin vereceğiniz maaşın kat be kat üstünü kazanacak potansiyeli vardır.  Bu tip insanları bulursanız hemen ekibinize dahil edin ve hatta şirketinize ortak edin. Bu tip insanlar sağlam eğitimi olan, sağlam eğitimlerinden dolayı iyi bir network sahibi de kişilerdir. Girişiminizden çok para kazanmanız, exit yapmanız bu tipteki insanların ekibinizde bulunma sayısıyla doğru orantılıdır. 


4.tip ise en tehlikeli olan tiptir. Bu tipteki insanlar zeki, iyi eğitimli, vizyon sahibi ama çalışmayan tiplerdir. Sizi etkiler, işe yön verir, kafa açar ama ekibe dahil ederseniz hele ortak yaparsanız maksimum 2 yıla batarsınız. Çalışmadığı için motivasyon düşürür, güven verir ama çalışmadığı için hiçbir şey yapmaz. Yeni kurulan bir girişimde çalışmayan kişi Steve Jobs bile olsa bence hemen o işten uzaklaştırılmalıdır. Çünkü girişimciyseniz “it gibi” çalışmalısınız. 


Fikri buldunuz, ekibi kurdunuz asıl olaysa şimdi başlıyor. Linkedininize, kartvizitinize yazdığınız havalı titleların içini doldurmanız gerekecek çünkü artık siz bir yöneticisiniz. KDV nedir, gelir vergisi nedir, damga vergisi nedir, SGK primi nedir vs bunları bilmeniz gerekiyor. Mesela 2018 itibariyle kurucu olarak minimum 598 TL her ay Bağkur primi ödemeniz gerekiyor. Kestiğiniz her faturanın %18'ini kdv olarak, %20sini de gelir vergisi olarak devlete vermeniz gerekecek. Keza 2.500 TL net maaş vereceğiniz bir kişi çalıştırırsanız bunun şirketinize maliyeti aylık ortalama 4.500 TL olacak (yol-yemek hariç). Tabii normal şirketlerde bunun için bir kişi hatta bir departman çalışıyor ama bunları tek başınıza veya ortağınızla birlikte yapmanız gerekecek.


Bunla da kalmayacak ekibinizin motivasyonunu yüksek tutmanız gerekecek. Yemek kartına para yatmayacak size soracaklar, bilgisayar bozulacak size gelecekler. Ofisiniz varsa su bile bitse, bu işin sorumlusu olarak sizi görüp size soracaklar. Siz aynı anda normal bir şirkette 4-5 kişinin yapması gereken işleri tek başınıza yapacaksınız. Asıl olarak satışla veya ürünle ilgileniyorsanız bunun yanında bunlarla da ilgilenmeniz gerekecek. Yani dışardan görüldüğü gibi kendi işimin patronu olayım her gün sabahın köründe işe gitmeyeyim, emir almayayım, akşam istediğim saatte çıkayım, haftasonları çalışmayayım gibi hayalleriniz varsa bunları unutun. Emin olun bir şirkette çalışsanız, kendi işinizdekinden %50 daha az çalışacaksınız.


Tabii bunlarla da bitmedi. Bir de işin psikolojik boyutu var. Örneğin okuldan mezun olur olmaz kendi işinizi kurdunuz. Arkadaşlarınız muhtemelen en alt pozisyondan başladıkları için zorluk çekecekler. Siz onlara bakıp ne güzel kendi işimi kurdum vs diyeceksiniz. Şansınız da varsa hemen hemen aynı paraları da kazanacaksınız ama sizin şirketi büyütmeniz arkadaşlarınızın yükselmesinden daha zor olacak. Yıllar içerisinde arkadaşlarınız titlelarına title ekleyip yükselirken, maaşları artarken siz büyük ihtimalle bir süre aynı noktada kalacaksınız. Bu durumun da üzerinizde bir yerden sonra baskı oluşturma ihtimali yüksek. 


Bir diğer konuda girişimci olmanın zamanlaması. Ülkemizde şöyle bir yanılgı var bence. Girişimcilik sanki üniversitede okuyan veya yeni mezun insanların yapması gereken bir şeymiş gibi lanse ediliyor. Sanki gençlerin oyun alanı gibi bir hava veriliyor. Arkadaşlar Türkiye'de yaşadığınızı unutmayın. Amerika'daki girişimleri kendinize rol model almayın. Üniversitede okuyorken girişimde bulunulabilir. Okuduğunuz için daha rahat hareket edebilirsiniz ama mezun olduktan sonra bu işe kalkışmamak bence daha mantıklı. Girip bir yerde çalışmak, kurumsal hayatı görmek, tecrübe edinmek size bir çok şey katacak. Diğer türlüsü sizi sudan çıkmış balığa döndürecek. Zaten ülkemizdeki büyük girişimlere ve girişimcilere baktığınızda -burada batmayanlardan, exit yapmış veya büyük yatırım almış olanlardan bahsediyorum- neredeyse hepsi büyük firmalarda çalışmış, tecrübe edinmiş ve otuzlu yaşlarında girişimci olmuş kişiler olduğunu göreceksiniz. 


Bu konuda en basitinden şöyle düşünün, iyi bir fikriniz var ama iş hayatına dair hiçbir şey bilmiyorsunuz. Kime nasıl ulaşacağınızı, nasıl toplantı alacağınızı bile bilmiyorsunuz ve 22-23 yaşındasınız. 4-5 yıl profesyonel olarak iş hayatı içerisinde yeralırsanız, otuzlu yaşlarınıza doğru geldiğinizde bunların hepsini biliyor olursunuz. Gerçekten girişimci de biriyseniz networkünüzü genişletmiş olma ihtimaliniz de yüksek. 


Tabii tüm bu zorlu tablonun yanında girişimcilik iş hayatında kendine güvenen herkesin denemesi gereken bir şeydir. Girişimcilik bir hayaldir ve bu hayale ortak olan kişilerle iş yapmanın hazzı bambaşka bir şeydir. Hiçbir yerde bu hazzı yaşayamazsınız. Fikriniz ve ekibiniz gerçekten sağlamsa günde 15 saat çalışmak ne sizi ne de ekip arkadaşlarınıza yormaz. İş hayatındaki dedikodular vs sizin çalıştığınız ortamda olmaz, huzurlu ve mutlu bir şekilde çalışırsınız. Bir de işleriniz gerçekten iyi giderse, -Türkiye şartlarında çok nadir de olsa exit yaparsanız veya çok iyi bir yatırım alırsanız- maddi ve manevi olarak, hayatta olduğunuz süre boyunca iş anlamında yaşayacağınız en büyük tatmini yaşarsınız. Birkaç paragraf önce bahsettiğim titlelarına title katan arkadaşlarınızın, büyük bir şirkette ceo olsalar dahi, hayatları boyunca kazanamadığı parayı kazanıp çok güzel bir hayat yaşayabilirsiniz. 


Son olarak girişimcilik bence her zaman yeninin peşinde olmak, yeniyi yaratmaktır. Olan bir şeyi iyi şekilde uygulamak kurumsal firmaların veya kobilerin yapacağı iştir. Bu bağlamda siz son tavsiyem Türkiye'nin bence en yaratıcı reklam ajanslarından biri olan BLAB'ın kurucularından Taylan Yapıcı'nın yazdığı BLAB'ın kuruluş hikayesini okumanız olur. Gerçekten ilham verici, girişimci olmak isteyenlerin kesinlikle okuması gereken bir hikaye olduğunu düşünüyorum. Yazıya https://goo.gl/SH3Rq1 bu linkten ulaşabilirsiniz.